Dolanan Zihin, Mutsuz Zihin

Dolanan Zihin, Mutsuz Zihin (A Wandering Mind Is an Unhappy Mind)

Matthew A. Killingsworth ve Daniel T. Gilbert 11 Kasım 2010’da Science Magazine’de çıkan araştırma yazısını şöyle bitirmişler; “Sonuç olarak insan zihni dolanan bir zihin ve dolanan zihin eşittir mutsuz zihin.  Şu anda olmayan hakkında düşünme yetisi, duygusal bir faturası olan bilişsel bir başarı.”

Yazıda özetle, insanın diğer hayvanlardan farklı olarak yegane şu anda olmayanları düşünen, yani geçmişte olanları, gelecekte olabilecekleri veya hiç olmamış ve olmayacak olan düşüncelerde dolanan bir zihni olduğu araştırmalara dayandırılarak tartışılıyor.

Pek tanıdık bir durum.  Mesela evvelsi gün şükür ki tanıdığım biri veya ben patlamadık Beşiktaş’da. Ancak dün sabah kalktığımda sinir sistemim alert modda. (Savaş-kaç modunda) Oğlum ile araba oynarmış gibi yapıyorum, orada değilim, o anda değilim.  Kafada filmler oynuyor, görüntüler geçiyor; en berbatları, "ya dün orada olsaydım”ın ötesinde, ordayım, 100 metre yanımda kopuyor gümbürtü. Yere kapaklanıyorum, nereye kaçacağımı düşünüyorum.  Oğlum; “Ba-ba, bu senin araban, hadi sen de yürüt” diyor.

Yaşamının neredeyse tamamını böyle geçiriyoruz. Sevişirsek belki anı yaşıyoruz.  Bir kaç dakika, bir kaç saniye? Ara sıra.  Kontrolsüzce dans etmeye cesaret edersek bir gün, farkında olmasak da bir an burda ve şimdide oluyoruz belki.

Evrim yolunun insanı getirmiş olduğu muazzam bir nokta analitik düşünce, plan yapma kabiliyeti. Şehirde yaşayan insanın müthiş bir enstrümanı.  Şu anda oturmak için kredi ile daire mi almalı, yoksa kiraya mı geçmeli? Şuradan şuraya gitmek için Metro mu kullanıla dolmuş mu?  Kaçta çıkmak lazım 6:00’da Bebek’te olmak için?  Gel de plan yapma. İyi ki var bu yetim. Ancak, bu yeti bir enstrüman olmaktan çıkıp da yaşamımızı devraldığında, yani bizim enstrümanımız olmaktan çıkıp biz onun kölesi olduğumuzda, biz onu değil de o bizi kontrol ettiğinde, işin tadı kaçıyor. Hikaye bu.

Farkındalıktan uzak yaşamın ağır bir duygusal faturası var. Gerekmiyorken, yani plan yapmak, bir konu hakkında derin düşünüp analiz edip sonuçlar çıkarmak gerekmiyorken şu anda olmayan şeyleri, geçmiş/gelecek düşünmek öncelikle insanı şu anda olanı hissetmekten alıkoyuyor. Olmaktan.  Çocuğunla oynarken orada ve o anda olmaktan.Yediğin yemeği yerken hissetmekten. Bir kadeh şarap içerken hissedilebilecek o kadar çok detay var ki. Kadehin ele değişinden, dudaklara değişinden doğan hisler, şarabın kokusunun burun deliklerinde oluşturduğu his, omurganın o andaki kavisi, sağ dirseğini dayadığın koltuk kolçağının dirsekte hissedilmesi. Zihine gelip giden düşünceler. Çalan müzik, etraftaki kahve makinesi ve tabaktan çıkan çın çın sesleri. Tüm tatlı ve acı hisler, canlılık hissi ve büyüme fırsatları ile el ele kaçıyor gidiyor.

Ayrıca hayat kalitemizi düşürüyor. Bebekliğimizden beri yaşamakta olduğumuz irili ufaklı travmalar hissetmeye, özellikle "negatif" duyguları hissetmeye gönüllü olmadığımız için zihne ve bedene zaten hapsoluyor, bir de farkında olmadan zihnin kölesi olduğumuzda, onun hayallerine, dalgalanmalarına teslim olduğumuzda  fuzuli yere Sempatik Sinir Sistemi sanki kaçması/savaşması gerekiyormuş gibi tavan yapıyor. Savaş yok, MOC’da adaçayı yudumluyorum ama düşüncem dolanıyor şu andaki gerçeğim olmayan savaşlarda ve kalp ritmim, nefes ritmim, sinir sistemim benim gerçeğim bu sanıyor ve savaşmak için bedene gerekli sıvıları spreyliyor beyin. Çünkü zihin ayıramıyor hayal ve gerçeği. Zihin ve beden hayallere cevap veriyor.

Tek yol farkındalık. Her halimle yaşam olduğumu, herkesin ve her şeyin her haliyle yaşam olduğunu, yaşamın da her haliyle tamam olduğunu. Belki önce entellektüel olarak kulağımıza bir fıslanması, merakımızın uyanması, belki sonra deneyimlemek. Benim için farkındalık, “yüzeyde çalan plak” (teşekkürler Zeynep Çelen!) olmadığımı deneyimlemek. Şu anda meydana gelen duyguları, hisleri, halleri, içerdeki sesleri, düşünceleri, dışarda ne varsa onu gözlemliyor içerideki tanık. Bu benim için zihnimin “izleme, fark etme, keyif alma, öğrenme kapasitesi”

O zaman ne olmadığımı görüyorum, bazen. (Bir sürü zaman da şu anki gerçeğim olmayan duygu düşüncenin esiri olduğumun farkında olmadan güreşiyorum) Bu aralar, ıslık çalarak Teşvikiye'de yürürken 25 bulunabilir parça ve bir sürü toz zerresine bölünmek üzere patlatılmak, Ege’nin babasız büyümesi endişe plağı çalıyor bazen. Öncelikle fark ediyorsam, bu halim tamam.  Kendime “bak, aydınlanmamışsın, hala olmayan şeyleri düşünüyorsun, çok sıradansın” diyorsam ve dedikten sonra bunu fark ediyorsam, bu da tamam. Fark ediyorsam şu anda ne oluyor, demek ki içerdeki farkındalığım, tüm halleri kapsayan. Tüm hallerimi, en sevmediğim, en berbat Ali dahil, korku, öfke, nefret dolu Ali'yi.

Ali Soyer
Yoga Eğitmeni

Kapat